Helal Kazanmak Ne Demek? Siyaset Biliminin Güç, İktidar ve Ahlak Üzerinden Bir Yorumu
Bir Siyaset Bilimcinin Merceğinden: Güç, Ahlak ve Ekonomi İlişkisi
“Helal kazanmak” ifadesi, çoğu zaman ahlaki bir ölçüt olarak gündelik hayatın içinde dolaşır. Ancak bu kavramı siyaset bilimi bağlamında düşündüğümüzde, karşımıza sadece bireysel bir erdem değil, toplumsal düzenin meşruiyetini kuran bir ideolojik söylem çıkar. Gücü elinde tutanların ekonomik üretimi, emeği ve serveti nasıl tanımladığı; “helal” ve “haram” arasındaki sınırın siyasal düzlemde nerede çizileceğini belirler. Dolayısıyla helal kazanmak, sadece vicdani bir mesele değil, aynı zamanda iktidarın toplumsal ahlak üzerindeki hegemonik etkisini yansıtan bir siyasal sorudur.
İktidar ve Ekonomik Ahlak: Kim Helal Kazanıyor?
Devletler, kurumlar ve piyasa mekanizmaları, kazancın “meşru” yollarını tanımlarken aslında kendi iktidar alanlarını da kurarlar. Örneğin bir ülkede vergilendirme politikaları, iş gücü düzenlemeleri veya sosyal yardımlar “helal”in sınırlarını belirler. Burada iktidar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki bir aktör hâline gelir. Vatandaş, kazancının helal olup olmadığını sadece dini bir referansla değil, aynı zamanda devletin tanıdığı ekonomik düzen içinde anlamlandırır.
Bu noktada şu soruyu sormak gerekir: Helal kazanç, bireyin emeğinin hakkı mıdır, yoksa sistemin uygun gördüğü bir sadakat biçimi midir?
Bu soru, ekonomik ahlak ile siyasal meşruiyet arasındaki ince çizgiyi ortaya koyar.
Kurumlar ve İdeolojiler: Helalin Politik İnşası
Her toplum, kendi “helal kazanma” anlayışını ideolojik bir çerçeve içinde üretir. Kapitalist sistemlerde “helal” çoğu zaman rekabet, girişimcilik ve bireysel başarı üzerinden tanımlanır. Ancak bu tanımın ardında, sermayenin etikleştirilmesi yatar. Sosyalist ya da dayanışmacı modellerde ise helal kazanç, toplumsal faydaya ve emeğin eşit dağılımına dayandırılır.
Kurumlar bu ideolojik temsilleri sürdürür: okullar, medya, dini otoriteler ve devlet organları “doğru kazanç” anlatısını sürekli yeniden üretir. Böylece “helal kazanmak” bir inanç meselesi olmaktan çıkıp siyasal bir kontrol mekanizmasına dönüşür.
Bu durum bizi şu provokatif soruya götürür: Gerçekten helal kazanmak mı istiyoruz, yoksa helal görünmek mi?
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkek Stratejisi ve Kadın Katılımı
Helal kazanç kavramı, toplumsal cinsiyet rollerinden de bağımsız değildir. Erkekler genellikle “geçim sağlama” sorumluluğu üzerinden stratejik, güç odaklı bir ekonomik varoluş biçimi geliştirir. Helal kazanç burada, ailenin onurunu ve otoritesini koruyan bir araç hâline gelir. Kadınlar ise, tarihsel olarak dışlandıkları ekonomik alanlarda daha demokratik, katılımcı ve toplumsal etkileşim odaklı bir helal anlayışı geliştirir. Onlar için helal, sadece bireysel kazanç değil; dayanışma, paylaşım ve görünürlük mücadelesidir.
Bu fark, siyasal temsil düzeyine de yansır. Erkek egemen ekonomik düzen, “gücü elinde tutanların helalliği”ni kurumsallaştırırken; kadınların üretkenliği, sıklıkla “görünmeyen emek” kategorisinde kalır.
Peki, kadın emeği sistem tarafından görünür kılındığında helalliğin tanımı değişir mi?
Vatandaşlık ve Ahlaki Sorumluluk
Helal kazanmak, vatandaşlık bilincinin bir uzantısı olarak da değerlendirilebilir. Bir birey, vergisini ödemekle, emeğine sadık kalmakla ve başkasının hakkına girmemekle “ahlaki vatandaş” olur. Ancak siyasal açıdan bakıldığında bu da bir iktidar stratejisidir: yurttaşın ahlaki ödevleri belirlenirken, sistemin kendi sürdürülebilirliği garanti altına alınır.
Bu çerçevede helal kazanç, bireyin özgür iradesiyle değil, iktidarın çizdiği sınırlar içinde anlam bulur. Helal, iktidarın vatandaş üzerindeki en yumuşak ama en etkili denetim aracıdır.
Sonuç: Helal Kazanç Bir Siyaset Alanıdır
Helal kazanmak, sadece vicdanla değil, iktidar ilişkileriyle yoğrulan bir kavramdır. Ekonomik düzen, toplumsal cinsiyet rolleri ve ideolojik aygıtlar, bu kavramın sınırlarını yeniden çizer. Helalin tanımı, kim tarafından yapıldığına göre değişir; tıpkı adalet, özgürlük ve eşitlik gibi.
Şu soruyla bitirelim: Bir toplumda herkes helal kazandığını söylerken, kim helal sistemin gerçek kazananıdır?